4. İslam'da Şiirin Yeri

Arapların şiir kabiliyetlerinin önde olduğu bir dönemde gönderilen Kur’ân-ı Kerim, Arapların zihinlerini işgal eden belagât ve fesâhat anlayışını titreten ayetleri ile sarsmıştır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, belagât ve beyanda, nazmın yüceliği, ifadede eşsizlik ve kusursuzluğunda Arapları hayrete düşürmüştü. Araplar, Kur’an’ı kendilerince bilinen herhangi bir sanatsal anlatım kategorisine sokmamanın şaşkınlığı içindeydiler. Onlar manzum ürünleri, sanatsal anlatımdan hem içerik hem de tarz olarak farklı olduğunda ona şiir adını verirlerdi. Ayrıca Kur’an’ın yaptığı gibi halkın kafasında son derece etkili olabilecek tek şey şiirdi.

Bir başka ifade ile, İslâm’ın burada yaptığı şey, şiir için yeni konular ortaya koymak ve yeni ilham kaynaklarına şairlerin konumunu yeniden tanımlamaktı. Temel düşünceler ve ihtilaflı eğilimleri anlatmak için sınırlı ve kutsal olmayan kaynaklardan elde edilen ilhamdan daha çok, kökleri kutsalı kapsayan daha geniş seçim alanlarını nizama soktu. Bundan böyle şair, temel veya etik olmayan kavramlar yerine, doğru dürüst kavramları anlatmalıdır.